1989-2018 yılları arasında, bu kadar sene aktif gazetecilik yaptım.
Yerelde ulusalda pek çok gazetede binlerce habere, köşe yazısına imza attım, Milliyet, Hürriyet, Sabah, Posta gibi dönemin önde gelen ulusal gazetelerine manşetler verdim.
İnsanoğlu sonuçta etten kemikten duygusal bir varlık, beşer şaşar.
İllaki bilmeyerek istemeyerek yaptığımız hatalar olmuştur.
Ama bizim anayasamız olan basın meslek ilkelerine sıkı sıkıya bağlı çalışmaya hep özen göstermişimdir.
Eski milletvekilimiz, bakanımız Zeki Çakan'ın benim de kendime şiar edindiğim bir sözü vardır. Zeki Bey kendimi aldığım yetkiden çok "sorumlu" hissederim derdi.
İşimi bu anlayışla yaptım ta başından beri.
YUMURTA KÜFESİ
Mesleğe çok gazeteci kazandırdım.
Çok arkadaşımın gazeteciliğine katkıda bulundum.
Arkadaşlarım nasıl bir sorumluluk anlayışına sahip olduğumu çok iyi bilir. Emekli olunca sırtımdan yumurta küfesi kalktı diye yazmıştım.
Zeki Bey'in dediği, benim de sahip olduğum sorumluluk anlayışı işte bahsettiğim bu yumurta küfesidir.
Emekli olmayı çok istedim. Çünkü 30 sene hiç tatil yapmadım, hep yazdım, hep haber düşündüm, hep fikir ürettim.
Durmadan çalıştım ve tabii ki çok yoruldum.
Çoğunlukla hep günlük gazetelerde çalıştığım için yorgunluğum haliyle iki kat fazlaydı.
Gazetecilik zevklidir ama stresli bir meslektir.
Hele hele Bartın gibi küçük bir yerdeyseniz eğer, işinizi yaparken çevre baskısını da ensenizde hissedersiniz.
Bir yanda basın meslek ilkeleri bir yanda bu baskı iki arada bir derede gazetecilik yapmanın zorluğunu çok yaşadım ama doğru bildiğimden hiç şaşmadım.
Gazetecilik nankör bir meslektir.
'40 gün sırtında taşı 1 gün indir senden kötüsü olmaz' derler ya işte öyledir.
Yani hep iyi yazdığınızda iyisinizdir ama yanlışları, sorunları, eksikleri, gedikleri görüp de eleştiri yaparsanız kötüsünüzdür.
Ne İsa'ya ne Musa'ya...
Böyledir bizim meslek.
İyi hoş da bilmezler mi ki gazetecilik hem doğruları hem yanlışları görme mesleğidir.
Ama öncelikle yanlışları, sorunları görme mesleğidir çünkü ne kadar çok yanlış ve sorun dile getirirseniz o kadar çok çözüme ve toplumun daha iyi bir yaşama ulaşmasına katkıda bulunmuş olursunuz.
Mesele budur.
Bakmayın siz bazıları mesleğimizi "yalamalık", "yandaşlık" mesleği haline getirdi başka.
Öncelik eleştirel gazetecilikte olmalıdır, ki eleştiri daha iyiye ulaşmak için gereklidir, olmazsa olmazdır.
SANKİ BİRŞEY VARMIŞ GİBİ KIYAMETİ KOPARDILAR!
Gazetecilik eleştiri mesleğidir dedik ya demokrasi de eleştiri rejimidir.
Yöneticiler bu rejimde eleştiriye, hatta sert eleştiriye açık olmak, yani bu durumu kabul edebilir ve hoşgörüyle karşılayabilir olmak zorundadır.
Bunun aynı zamanda kanuni bir zorunluluk olduğu yerel mahkeme, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarında da açıkça belirtilmiş ve bu durum içtahat (yargı kuralı) haline gelmiştir.
Hal böyleyken Bartın'da bir arkadaşımızın şehir içindeki karla mücadele çalışmalarını haberleştirirken bir trafik polisimizi görevli olduğu caddede trafiği kolaylaştırmak için elinde kürekle kar temizliği yaparken görüntülemesi Belediye Başkanı Yalçınkaya'nın top gibi kütlemesine sebep olmuştur.
Arkadaşımız bu gazetecilik faaliyetinden dolayı başkanın kendisine telefon açıp bağırıp çağırdığını, böyle bir ifadesi ve amacı olmadıĝı halde kendisini belediyeyi çalışmıyor göstermekle suçladığını, çok sert tepki gördüğünü, bunu hak edecek bir şey yapmadığını söyledi.
YAKIŞMIYOR...!
Başkanın davranışı yanlış.
Bu görüntü dünyanın her tarafında haberdir ama bizim gibi bu tür güzel ve örnek işleri görmeye alışık olmadığımız ülkelerde daha çok haberdir.
Bunu görüp de yapmayan gazetecinin gazeteciliğinden şüphe etmek gerekir.
Ayrıca gazeteciye kimse şu haberi yap bu haberi yapma diyemez!
Burada belediye çalışmalarının yetersiz olduğu söylenmiyor ama söylense bile kimsenin kimseye bağırıp çağırmaya, çocuk gibi azarlamaya da hakkı yoktur.
Bir eleştiri bile olsa bundan "belediye çalışmaları gölgeleniyor" anlamı çıkarmak da son derece yanlıştır.
Herkesin her şeyi dört dörtlük yapması nasıl mümkün değilse belediye de karda üstelik yağış devam ederken bazı noktalarda gecikmiş, bir süre yetersiz kalmış olamaz mı?
Elbette olur.
Tanrı insanları eksiksiz yaratmamıştır.
Dünyada yanılmayan, her işi doğru yapan kimse yoktur.
Neticede, arkadaşımız geçtiği yerlerde belediye ekiplerinin çalışmalarını da görüntüleyip belediyeyi çalışıyor gösterdiği halde bir başka yerde polisi de elinde kürekle gösterdi diye haksız ve yakışıksız bir tepkiyle karşılaşmıştır.
Bu da bu yazının bütünüyle ne demek istediğimi daha iyi anlatmaktadır.
Sorunlar saygılı ve diplomatik davranarak, zor cümleleri en uygun ve hesaplı şekilde söyleyerek çözülür, korku, tehdit ve aşağılama yoluyla büyür.
Kavgayla kimse bir yere varamaz.
Başkan ve belediye yönetimindeki bazı kişilere naçizane tavsiyem; bir an önce 'sütte leke olur bizde olmaz' modundan çıkıp her eleştiriden nem kaparak gazetecilerle ve bazı çevrelerle kavga etmeyi bırakmaları, eleştiriye açık ve hoşgörülü olmaları ve tamamen işlerine bakmaları yönündedir.
KATKIMIZ OLDUYSA NE MUTLU
Yazının burasında tekrar kendime dönecek olursam;
Emekli olurken diyabet teşhisi koymuştu doktorlar. Tiroidle de bir müddet uğraştım.
Bunlara en son kronik lenfosit lösemi eklendi.
Bu hastalıklarımda mesleğimizin netameli ve nankör yönünün, stresinin, yoğunluğunun ve yorgunluğunun büyük payı olduğunu düşünüyorum.
Ne yapalım, sevdik bir kere atsak atamıyoruz, satsak satamıyoruz, bu meslekle ve başımıza sardığı hastalıklarla ölünceye kadar yaşayacağız elbette..!)
Emekli olunca artık hiç yazmam diyordum ama ben bıraksam da meslek beni bırakmadı ve bildiğiniz gibi hala yazıyorum çünkü yanlışa, eksiğe, gediğe kayıtsız kalamıyor bizim gibi duyarlı insanlar.
2018'den bu tarafı da sayarsak dile kolay 37 senedir bu mesleğin içindeyim.
Şimdi rölantide gidiyorum ama 1989-2018 arası uzun bir maratondu.
Nihayetinde zor olsa da heyecanlı ve güzel günlerdi.
Rıza Yalçınkaya'nın, Cemal Akın'ın, Köksal Toptan'ın, Zeki Çakan'ın, Hasan Akyol'un, Yavuz Erkmen'in seçim broşürlerine, kitapçıklarına konu olan haber ve fotoğraflarım oldu.
Yaşadığım şehre az veya çok öyle veya böyle bir katkım olduysa ne mutlu bana!..