Gazetecilerin bir görevi de sorunları dile getirip çözüme katkıda bulunmak, yöneticileri (siyasetçiler-bürokratlar) dürterek uyarıp işlerin çabuklaştırılmasına vesile olmaktır.
Ama "şurada şu var. burada bu var" demek genelde yöneticilerin işine gelmez. Bu tecrübeyle sabittir. Bundan hoşlanmazlar.
Hele bunu eleştirerek ve de sert bir dil kullanarak yaparsanız daha beter olur, darılıp küserler, hatta işi gücü bırakıp sizinle kavga bile ederler.
Çünkü muhteremler ‘güç zehirlenmesi’ne tutularak “her şeyi doğru yaptık, yapıyoruz” zannederler.
CEMAL AKIN
“Bizim neyimiz eksik” başlıklı son yazımdan sonra da arayıp kendisine yönelik eleştiri de olmasına rağmen “objektif bir yazı olmuş, tebrik ederim” deme büyüklüğünü gösteren önceki dönem belediye başkanlarımızdan Cemal Akın’ı “burnundan kıl aldırmayan” yönetici takımından ayrı tutuyorum.
Onun uzun siyaset yaşamı (hesap etmedim ama temiz 50 yıl vardır) benim uzun gazetecilik yaşamım (35 yıl) bizi zaman zaman karşı karşıya getirdi.
“Doğduğunda çocukların kulağına “ya şehit ol ya gazi” diye fısıldanır, herhalde Cemal Akın’a “ya aday ol ya aday ol, hep aday ol” demişler diye yazdığımda da gönül koymamış, yazının yayımlandığı gün ziyaretime gelmişti.
Tam bir gazete sayfası dolusu baştan sona “su eleştirisi” yaptığımda da bunu sakin karşılamış, beni makamına davet ederek iki saat boyunca açıklamada bulunmuştu.
METİN SARI
Bu konuda bir de rahmetli eski İl Genel Meclisi Üyesi, eski parti başkanı Metin Sarı da eline su dökülemeyeceklerdendir.
90’lı yıllarda Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü (o zaman ki adı öyleydi) Mugada’dan Çakraz’a sahil kesimindeki imara aykırı yapılara yasal işlem yapmıştı.
Bunu Milliyet Gazetesi’ne haberleştirdiğimde haberde adı geçen DYP’li Metin Sarı telefon açıp “Beni yazmışsın ama resmimi koymamışsın” demesi hiç aklımdan çıkmaz.
Hey gidi Metin abi, Allah gani gani rahmet eylesin, samimi, dobra dobra, ekmeği yenen, suyu içilen, konuşması çekilen bir adamdı.
Uzun yıllar diyaloğumuz devam etti kendisiyle.
Haberde adı geçen diğer İl Genel Meclisi Üyesi Selahattin Gürpınar idi ve bu yüzden bana küstü, aylarca konuşmadık, sonra barıştık ayrı konu.
NURETTİN BAYRAK
Bartın’da deniz ve kara taşımacılığı yapan, Çakrazlılar Nakliyat ile uzun yıllar vergi rekortmeni olan rahmetli Nurettin Bayrak, Doğru Yol Partisi’nin (DYP) önde gelen isimlerinden biriydi.
İl başkan yardımcısıydı ve il başkanı rahmetli Mehmet Türkili’ye kongrede rakip olmaya hazırlanıyordu.
O sırada (90’lı yılların ikinci yarısı) partide hizipleşme var.
1993’te genel başkanlığı kaçıran Köksal Toptan’ın kongrelerden sonra yapılacak kurultayda tekrar adaylığı söz konusu.
Bartın’da iki adayla yapılacak yarış öncesi parti Toptancılar-Çillerciler görüntüsü veriyordu, ben de bunu kalemime doladım, yazıp duruyorum.
Kongreye az bir zaman kala Köksal Bey geldi ve Şadırvan’daki parti binasında tarafları toplantıya aldı.
Toplantıdan çıkacak sonucu merakla bekliyoruz.
Odadan ilk çıkan Nurettin abi oldu.
Sinirliydi ve ne olduğunu sorduğumda, hışımla “senin yüzünden aday olmuyorum” dedi.
Öğrendim ki Köksal Bey “İkiniz de aday olmayacaksınız. Bu şekilde kongreye gidersek bu bize zarar verir” demiş.
O sırada hacdan yeni gelen işadamı İsmail Çakır kongreye tek aday olarak girdi ve il başkanı oldu.
Nurettin abi ile üç ay dargın kaldık.
Bir gün büronun telefonu çaldı, karşımdaki ses “sen görünmüyorsun, çay içmeye gel” dedi.
Aramızdaki kırgınlık bu şekilde bitti.
Hey gidi rahmetli, partisini, siyaseti, vergisini kuruşuna kadar vermeyi ve Bartınspor’u çok severdi. Çok değerli bir insandı. Erken ayrıldı aramızdan. Nur içinde yatsın.
KÖKSAL TOPTAN
Köksal Toptan ile 1998 yılında İnkumu’ndaki yazlığının balkonunda yaptığım 6 soruluk röportajı Milliyet Gazetesi “Toptan; Çiller dozu kaçırdı” başlığıyla verince haberin çıktığı gün sabah erkenden büronun telefonu çaldı.
Sağ kolu rahmetli İnci hanımın bağladığı telefon tatsız bir görüşmeyle sonuçlandı.
Köksal Bey “Ben sana öyle mi dedim Arif. Bir daha sana konuşmayacağım” dedi ve kendimi savunmaya çalışırken telefonu yüzüme kapattı.
Köksal Bey’in Çiller dozu kaçırdı diye bir sözü yoktu ama konuşmasından bu anlam çıkıyordu ve Milliyet Gazetesi de haberi yorum başlık kullanarak vermişti.
Küskünlüğümüz çok sürmedi.
Bir müddet sonra yine beyanatlarını aldım ve gazetemin politika sayfalarına Köksal Toptan haberleriyle geri döndüm.
98’de benim dışımda gelişen “bir başlık” vakasından dolayı kızgınlıkla telefonu yüzüme kapatan Köksal Bey, 2000 yılında DSP’nin köy hizmetlerinden sorumlu bakanının Hasankadı beldemizde yaptığı konuşmada Bartın’a en çok hizmeti kendilerinin getirdiğini söylemesi üzerine “Bir dakika sayın bakan; Deveden büyük Fil var!” başlığıyla yerel gazetemin manşetinden verdiğim haber sonrası beni arayarak teşekkür etmişti.
Akçeli işlere itibar etmeyen ve bir kuru teşekkürle mutlu olabilen bir gazeteci oldum mesleğe başladığımdan beri.
Demek ki Refik abi (Akmaz) haklıymış, parasız da mutlu olunabiliyormuş.
Köksal Bey, 2006’da Meclis Adalet Komisyonu Başkanıyken de eski valimiz Yavuz Erkmen’in kendisiyle birlikte Bartın’a yaptıkları hizmetleri anlattığım “Bartın’ımızın çok değerli valisi” başlıklı köşe yazımdan duygulanmış ve teşekkür telefonu açmıştı.
2-1 öne geçmiştim.
Daha sonra yine hizmetlerini hatırlamamız gereken bir dönemde yazdığım bir yazıma daha teşekkür telefonu açmış ve bizim maç 3-1’e gelmişti.
Sağ olsun Köksal Bey 2017’de yayımlanan “Ağabey Köksal Toptan” isimli kitabı için yazdığım yazıdan sonra da arayıp tespit, eleştiri ve değerlendirmelerime katıldığını söylemiş, bir kez daha teşekkür etmiş ve böylece skor da 4-1 olmuştu.
İki dönem ilimizi temsil ettiği Mecliste Bartın Milletvekili olarak Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı yapan, 6 kez seçildiği Zonguldak’ın milletvekili sıfatıyla da Devlet Bakanlığı, Adalet Komisyonu Başkanlığı ve TBMM Başkanlığı görevinde bulunan, ilerlemiş yaşına rağmen halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi olarak siyasetin içinde olan Köksal Bey’in Bartın’a, bölgemize ve ülkemize büyük hizmetleri geçti.
Siyasetçilerle gazeteciler etle tırnak gibidirler.
Gazeteciler görevlerini (yani eleştirilerini) yaparlarsa zaman zaman karşı karşıya gelip çatışırlarsa da birbirlerinden ayrılamazlar.
Tabii istisnalar her zaman vardır ama kaide “ayrılamazlar” yönündedir ve bu bozulmaz.
Futbol tabiriyle dersek, eleştiriyi göğsünde yumuşatıp karşılayanlar da istisnadır, bu kültür bizim siyasilerimizin ve bürokratlarımızın çoğunda yoktur.
Kimi kerhen kabul eder, ediyormuş görünür, hay-hay der, kendi bildiğini yapar ve gazeteciye içten içe diş biler, kimi tepkisini sessiz kalarak verir, kimi de kavga eder.
Eleştiriye açık ol(a)mamak, demokrasinin özümsenmesinde sorun olduğunu gösterir.
Yeniden belediyeye dönecek olursak; Eski belediye başkanlarından Oğuz Pir ile de aramızda “Atatürk büstü” yüzünden tatsızlık yaşanmıştı.
Hâlâ kendisinden bir “özür” alacağım vardır.
Cemal başkanı zaten yazının girişinde anlatmıştım.
RIZA YALÇINKAYA
Mevcut Belediye Başkanı Yalçınkaya ise önceliklerinin yanlış olduğu, yüksek enflasyon dar gelirlilerin üzerinden silindir gibi geçerken böyle bir ortamda ilk yapılması gereken işin “halk ekmek” olması gerektiği konusundaki eleştirilerimi olumlu bir yanıtla karşıladı ama bundan hiç hoşlanmadığı hissediliyordu.
Yalçınkaya 1999-2007 arasındaki döneminde de gazetecilerle, özellikle Bartın Gazetesi ile karşı karşıya gelmişti.
Gazeteci haberini yaparken köşe yazısını yazarken doğruya doğru, yanlışa yanlış demekle, gördüğü eksiklikleri, hataları, kusurları da çekinmeden objektif bir şekilde yazmakla mükelleftir.
Ülke genelinde olduğu gibi Bartın’da da öncelik vatandaşın ekonomisine, istihdamına destek olacak yatırımlardadır.
Bunları yapan belediyelerden önceki yazımda uzun uzadıya bahsetmiştim.
Yalçınkaya’nın kazandığı seçimde 6 bin küsur farkın tamamının “halk ekmek”ten geldiğini düşünmememiz için bir sebep var mı?
3 bin olsa nesi var?
Al 3 bini bu taraftan ver öbür tarafa bak bakalım seçim ne oluyor o zaman?
Konunun bizi getirdiği noktada, yazılarım bu seçim vaadini gündemde tutup çabuklaştırılmasını sağlıyorsa ve veya sağlayacaksa gazetecilik görevimi yapmış olmanın huzuru ve gönül rahatlığı içinde diyebilirim ki ne mutlu bana!..