Halk, Tecavüzcülere ve Vatan Hainlerine İdam İstiyor

Bugünlerde herkesin en çok istediği idam cezasının geri gelmesi. Bartın Olay takipçimiz duygularımıza tercüman olan İDAM İSTİ'YORUM' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Evet evet yanlış duymadınız, ben “idam” istiyorum. Yalnız “desteklemeden” yada “eleştirmeden” önce yazının tamamını okumanızı istirham ediyorum.
 
Ben duygusal bir insanım. Ne zaman bir şehit evladının gözüne baksam, tüm teröristlerin/ destekçilerinin şiddetli ve uzun idam edilme yöntemi ile infaz edilmelerini istiyorum. Ne zaman istismar edilmiş bir çocuk haberi okusam yada tecavüz haberi okusam, o çocuk yada kadının geri kalan hayatında nasıl bir travma yaşayacağını düşünüyor ve “cinnet” geçirircesine, faillerin akıl almaz yöntemlerle işkenceye tabi tutularak idam edilmelerini istiyorum.
Bu esfel-i safilin’leri hapiste beslemek bir yana dursun, bu “hain” ve “şerefsizler”in aldıkları nefesin bile israf olduğunu, bu kişilerin oksijen kaynaklarını boşu boşuna tükettiklerine inanıyorum. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Ama ben bunu bugün değil, belki 18- 20 yıldır söylüyorum.
 
Ne zaman “apo” piçinin ve yandaşlarının fotosunu görsem boğazımın nasıl düğümlendiğini biliyorum. Şimdi de, içinden çıktığı halkına sadistçe bir yaklaşımla ateş açan/ateş emri verenleri düşündükçe aynı hisse kapılıyorum.
Yukarıdakiler benim duygusal düşüncelerim.
 
Şimdi gelelim gerçeklere;
Bildiğimiz üzere; Anayasamızda Ülkemizin bir “hukuk” devleti olduğuna vurgu yapılmış, 90 ıncı madde ile de “usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” Demek suretiyle uluslararası hukukun, iç hukukun üstünde olduğunu kabul edilmiştir.
 
Peki, ne demek hukuk devleti? “Yönetilenlere (yani bize) en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması” demek! Dahası, 15 Temmuz günü alçakça planlanan darbe girişiminin yargılamasında, en erken 20 Temmuz’da çıkartabileceğiniz idam cezasını bu eylemi gerçekleştiren esfel-i safilin’ler hakkında uygulayamazsınız demek! Bu eylemleri olayın meydana geldiği gün yürürlükte olan Ceza Hukuku mevzuatına göre yapabilirsiniz demek!
 
Gerek bizim Anayasamızda (2004 yılında) gerekse taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinde idam cezaları tüm eklentileriyle kaldırılmıştır.
Demem o ki; eğer siz Ülke olarak “ben idamı geri getireceğim” derseniz, öncelikle Anayasanın 2 inci maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesini anayasadan çıkartacak ya da hiçe sayacak, daha sonrada kabul ettiğiniz Uluslararası anlaşmaları tanımayacaksınız.
 
Peki böyle yaparsak ne olur? İnanın bunu bende bilmiyorum. Tahmin ettiğim bir şey var ki, o da; bu darbeyi planlayanların (planın dış mihraklar tarafından planlanarak, bu figüranların maşa olarak kullanıldığını düşünüyorum) stratejik bir plan uyguladıkları ve önce kısa vadede sonra uzun vadede kaos ortamı oluşturarak Uluslararası arenada Ülkemizi köşeye sıkıştırmayı amaçladıklarıdır. Pek çok "tek dişi kalmış canavar" ın olayın meydana geldiği ilk saatlerde yaptıkları açıklamalar ile “Moody's” denen yavşak kredi derecelendirme kuruluşunun bugünkü açıklamaları bu tezimi destekliyor gibi!
 
Ezcümle; Devlet yönetiminde duygusallığa yer yoktur. Bazı kararları alırken ince eleyip sık dokumak, geçmişi cezalandıralım derken geleceğimizi göz ardı etmemek gerekir. Tüm bunlara rağmen, idam cezası mecliste kabul edilir de ola ki halkoyuna sunulursa, benim oyum şimdiden “evet”tir. Dedim ya, ben duygusal biriyim…..
 

 

Bakmadan Geçme